EKONOMİ denilen şey Kazâ ve Kader gibi, hiç beklenmedik yerde insanların başlarına gelerek belâlar veya mutluluklar getiriveren bir tesadüf değildir. öyle olsaydı, ona "Ekonomi" değil, "TALİH" demek doğru olurdu. Fakat gene de 40 bin köyümüz içinde nasıl olmuş ta Karaözü bu talihe kavuşmuş, sorusu çözülmemiş kalırdı. Ekonomi, bir çok "İktisat Budalaları"nın yahut "Doktrin Softaları"nın tekerleyiverdikleri gibi mutlaklaştırılmış bir metafizik tanrıcağız değildir. İnsanın kendi kendine ve çevresine etki yaptığı bir sosyal mekanizmadır. Ekonomi cansız bir yaratıcı değildir; canlı insanların elinde işletilerek kazandığı sosyal görevle insanlığın alın yazısını ileriye veya geriye iter. Yukarıdaki grafiklerden tek bir sonuç çıkar : Okulu ve eğitimi ayakta tutan EKONOMİ ise, ekonomiyi belirlendirip yürüten güç SOSYAL yapıdan gelir. Daha açığı, ekonomi sosyal yapının en geniş münasebetleri kapladığı için en ağır basıcı olan çetin elemanıdır.
Metafizik anlayışlar, ekonomi deyince çok defa onun yalnız aletler, ham maddeler gibi cansız TEKNİK yanını insan şuuruna egemen fatal bir mekanizma gibi gözönüne getirip, asıl canlı ve yaratıcı olan insan, usul gibi SOSYAL yanını unutuverirler. Oysa toplum içinde tek yaratıcı güç İNSAN'dır. En modern atom reaktörünü cöngülün maymunlarına teslim edelim. Ne olur?
Karaözü'nde de, okul ve eğitimin "sır"rı ekonomi gelişiminde saklanıyorsa, ekonomi gelişiminin "sır"rı do Karaözü insanlarının toplum bağlılıklarında saklıdır. Daha : "Herşey iktisadî midir?" diye sorarken Karaözü'nün iki olayı karşımıza çıktı :
1) 1928 yılı Karaözlüler Latin harfleri tutunur tutunmaz, fırsatı kaçırmayıp İLKOKUL kurmakla Cumhuriyeti ciddiye almışlardır.
2) 1952 yılı, çok partililik tutunur tutunmaz, gene Karaözlüler fırsatı kaçırmayıp KOOPERATİFİ kurmakla demokrasiyi ciddiye almışlardır.
Bu her seferinde beliren "FIRSATI KAÇIRMAMAK" : Karaözü'nde ne o zamana dek bulunmayan "OKUL"dan ne de herhangi ölü "İKTİSAT" kanunundan ileri gelmemiş, doğrudan doğruya o köyde yaşayan sosyal münasebetlerin insanlara verdiği canlı davranıştan ileri gelmiştir.
Niçin 40 bin köyümüz bu gün hâlâ Babil çağından kalma Battal Gazi geleneğini dârmadağınık yaşarken, onlar içinde bir kaç Karaözû köyünün insanları, önlerine nasılsa çıkmış okul ve kooperatif adlı can kurtaran simitlerine dört elle sarılabilmişler ve o karanlık köy ekonomisi denizinin dibinden millî kültüre övünç verecek ışıklı yeryüzeyine başlarını çıkarabilmişlerdir? Asıl karşılıksız duran soru budur. Bu sorunun ortaya attığı gelişimde gizli duran "sır"ların "sır"rı : Karaözü insanlarının kendi sosyal münasebetlerinden başka yerde aranamaz. En korkunç aç kalmama gibi ekonomi zarureti, en ele avuca sığmaz kültür zarureti : Tarım politikamızda ve Köy Enstitülerinde Türkiye Büyük Millet Meclisinden "Bravo!"lar almış sayın kültür bakanlığı'nın şiddetle alkışlanmış bir vuruşuyla tuz buz edilebilmektedir. Bu şartsız kayıtsız egemen geniş, büyük, ağır eğginlik havası altında dahi Karaözü insanları eğilip kaderlerine küsmemişler, kendi kültürlerini ve ekonomilerini ayakta tutabilmişlerdir. Neden? Tekrar tekrardan çekinmiyelim : yaşadıkları sosyal münasebetlerden!
Nedir o "SOSYAL MÜNASEBETLER"? "Okul", "Eğitim" veya, "Ekonami" gibi soyulup tanrılaştırılmış genel, soyut bir lâf ta o mudur? Uzun lâfın kısası : Karaözlü insanlarımız, ta Horasan Erlerinin Orta Asya'dan beri getirip İslâm medeniyetinde rönesans filizleri fişkırtmalarında baş rolü oynamış bulunan o gürbüz ve temiz (EŞİT + YİĞİT + HÜR) kurallı KANKARDEŞLİĞİ toplum yaşayışlarını, her türlü kahir, işkence ve kâtliamlara karşı Anadolu bucaklarında bugüne dek koruyabilmişlerdir. Basit olayları kuru edebiyatla dramatize etmiyoruz. Büyük dram tarihin malıdır. Genç gazeteci bile, Karaözlülere baktıkça :
"Aynı inançtaki 40 bin kelleyi uçuran ve bu yüzden dağların arasına sıkışmalarına sebep olan koca Yavuz Selim" (Keza, 21 ) in heyülâsını görür gibi oluyor. O öz Türk oğlu Türk Karaözlülere, uğrunda 40 bin kelle verdikleri halde dönmeyip dağlarda direnme gücü sunan inanç nereden gelmiştir? İIkokuldan mı? O zaman öyle bir şey yoktu. İslâm Tarikatı sayılan Aleviliğe saptıklarından mı? Alevilik Mekke ülkücüsü Arap Ali adına bağlanmış da olsa, alevilik islâmlıktan gelmemiş, Horasanlı Ebamüslim adlı Ortaasyalının temsil ettiği kılıçlarla dışarıdan sokulmuştur. O akımı asıl yaratanlar ve islâmlığa sokanlar, Ortaasya göçebelerinin sağlam insanları ile çökkün islâm medeniyetini aşılayıp dirilten Türk-Moğol erleridir. Beyinsizce yazılmış ters medeniyet tarihine kanıp neticeyi sebep yerine koymıyalım.
Yoksa, kendilerini aynada görenlerin her zaman kalayca başkalarına savurdukları kahpece yalanla, Karaözlülerin atalarına dışarıdan bir "iktisadî" yardım, meselâ Acem Şahından çil altın yağdığı için mi, Pîr Sultan inancı yolunda ölüme giderken :
"Azm'i râh eyledik illerinize
"Dostlar, safâ ile gönderin bizi" diye yas bile beklemez. Pîr Abdalın kendisi zindanda yazıyor :
"Fetva vermiş kara başlı kör müftü
"Şah diyenin dilin keseyim deyi"
"Hakkı seven Aşık geçmez mi candan
"Korkarız Allahtan korkum yok senden!"
Burada "Şah" semboldür. Alevi "Hak" âşığıdır : "doğru" seven!... Neden dönemez?
"Her nere gitsem yolum dumandır
"Bizi böyle kılan ahd'di amandır."
Yani Alevi bir yol söz vermiştir. Ölüm var, dönüm yok.
Bu bağlanış o zamanki Anadalu'da Ortaasya taplumunun YALAN BİLMEZ insanından başkasında bulunmaz. O insanlar, Horasandan beri taşıdıkları Tarihöncesi Kandaş Türk toplum hayatını yaşadıkları için, başka türlü davranamamışlardır: O topluınsal yasayışları yüzünden, bin yıldır "Tî!" borusu ile yerinde saydırılan binlerce köyümüz içinde bugün dahi Cumhuriyeti ciddiye alıp ilkokullarını kimseye danışmadan elleri ile kurmuşlar, demokrasiyi ciddiye alıp kimseye sırnaşmadan kooperotiflerini alın terleri ile tutundurmuşlardır. Her türlü ekonomi ve kültür fırsatlarını hemen yakalayıp şimdiki Karaözü durumunu herşeye ve herkese rağmen yaratabilmişlerdir.
Karaözü'nün gelişimi üzerine yakıştırılacak başka her yorum Fantezi olur.
İmdi, Karaözü'nde süregelmiş insan münasebetlerine istersek Şamanizm gelenekleri diyelim, ister Alevilik, Kızılbaşlık, Tahtacılık, Bektaşilik, Sıraçlık ve ilh. etiketleri yapıştıralım. Bu şaşırtıcı adların hiç önemi yok. Hepsinin altında ölmez insan münasebetleri, Karaözlülerin sosyal münasebetleri köyde her gelişimin mayası ve zembereği olmuştur.
İspatı mı? Arada söylemiş olalım ki, biz alevi değiliz. Bektaşi düşmanı ise hiç değiliz. Ancak; bektaşiliğin "NUR BABA" soyşuzlaştırmaları ötesinde vaktile sırf köy hayatını düzenleyici bir özTürk sistemi olduğunu incelemişizdir. Onu bırakıyoruz. Burada : "Bütün bunlara bir çare mi? Çare okuldur". "Bütün bunların sırrı okuldur, eğitimdir" diye çırpınan röportajcının ezberleme kanısına ve kendisine rağmen, gördükçe kalemini coşturmaktan geri kalmadığı, ağızdan kaçma, en üstünkörü sosyal münasebet örnekleri bile, Karaözü'nün neredeyse taşına toprağına sinmiş yeter belgelerdir.
İnsana : "Bak sen... Bu da mı varmış? Allah, Allah, ne tuhaf?" dedirten Karaözü insanları arasındaki olaylardan hiç birisi ne gökten inmiştir, ne rastgele hoş bir acaipliktir. Tam tersine, bütün o şeylerin hepsi. onbinlerce yılık insan topluluklarının yoğura benimseye, en azgın işkenceler altında bile yaşanması, ölümden kuvvetli kalmış, vazgeçilmez bir sosyal hayatın, her insan ruhuna ve münasebetine damgasını vurmuş kaçınılmaz bir determinizmin ürünüdür. Yalnız röportajcının yazabildiklerini yan yana, alt alta getirip gözümüz önüne sıralıyalım. Hiç birisinin gelgeç olmadığı, her birinin ötekisinden ister istemez çıktığı, Karaözü'nün iç yapısından gelip her tek kişiye egemen bulunduğu kendiliğinden anlaşılır.
Karaözü'nde insan münasebetlerinin bütünü bir sosyal yapı ayırdı taşıyor. İnsanlar arasında anadan doğma kardeşlik ülküsü yaşıyor. Bu ülkü hiç bir okul veya eğitimin yalnız başına aşılıyamıyacağı tablîlikte ve güçtedir. Çünkü, Tarihöncesi toplumlarda bilimin bulduğu "KANKARDEŞLİĞİ"nden ileri geliyor. O yüzden, Kişisel girişkinlik (Şahsi Teşebbüs) adı verilen davranış, Karaözünde birkaç açıkgözün tekelci imtiyaz vurgunu ile milyonlarca kişi zararına milyoner olması biçiminde soysuzlaştırılamamıştır; köy toplumunun "elbirliği" ile kardeşçe kalkınması yolunu tutmuştur. Bu içe sinmiş özellikleri sırasıyla gözden geçirelim.
TÜRKİYE KÖYÜ ve SOSYALİZM.
